Dünyanın her yanında, hemen her alanda trendler oluşmasını ve bu trendlerin herkesi koşulsuz biçimde etkisi altına almasını sanırım hiçbirimiz yadırgamıyoruz artık, hepimiz alıştık. Giyim kuşamdan hobilere, spordan estetik operasyonlara dek inanılmaz geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteriyor bu trendler. Ve insanlar, yani hepimiz bazen ve neredeyse çoğu zaman bütçemizi zorlayacak biçimde kovalıyoruz bunları. Peki doğru mu yapıyoruz? Yarattığımız bir canavar da yok mu?
Kimseye zararı dokunmayan tercihlerimiz, elbette bir başkasını ilgilendirmez. Ancak hepimizi aynı tornadan çıkmışçasına birbirimize benzeten ve zenginlik saydığım farklılıklarımızı ortadan kaldıran bu tercihler, dudağımızdaki rujdan düşünce biçimimize dek hayatın her alanında. Tercih dediğime bakmayın, mesele şu ki ‘trend’leri yakalamak adına hepimiz aynı şeyleri tercih ediyoruz. Ve eğer fark edersek bu da bir tür dayatma.
Kumaşları dayatıyorlar bize, yakaları, küpeleri. Hobileri sonra, kursları, sertifikaları. Seyahatleri dayatıyorlar hatta. Fark ettirmeden, sinsi sinsi. Sosyal medyanın da büyük yardımıyla “Like” ve “follower” kaygılı adımlarımız bizi kendimizden uzaklaştırıyor attıkça. Trendlerin yıldızı parladıkça kendi ışığımız sönüyor sanki. “Yakışık alma” deyimini çok severim ben; her şey yakışık almalı, yakışmalı insana. Fıtratına uymalı tercihleri, yaşam biçimine, düşünce kalıbına, fiziğine, ruhuna, aklına, eğitimine..aklınıza ne gelirse. Bir trendin peşinde olmadığımız insana dönüşmek, gelişmek değil; anlamalı insan bir an önce.
Tam olarak ne anlattığı belli olmayan yaşam koçlarının da, yüze yakışsın ya da yakışmasın ısrarla kalınlaştırılan kaşların da, dini kitaplarda zaten yazan şeyleri bizzat keşfetmiş gibi insanlara satan yazar(ımsı)ların kitapları da, konumlara eklenen ‘province’lerin de ve daha nicelerinin devri geçti. Trendleri kendi tarzına uyarlamayı bilenler kazanır, trendleri körü körüne takip edenler yanılır. Çünkü trendler aldatıcıdır.
Trendler Sizi Sizden Ayırmasın
Dünyanın her yanında, hemen her alanda trendler oluşmasını ve bu trendlerin herkesi koşulsuz biçimde etkisi altına almasını sanırım hiçbirimiz yadırgamıyoruz artık, hepimiz alıştık. Giyim kuşamdan hobilere, spordan estetik operasyonlara dek inanılmaz geniş bir yelpazede çeşitlilik gösteriyor bu trendler. Ve insanlar, yani hepimiz bazen ve neredeyse çoğu zaman bütçemizi zorlayacak biçimde kovalıyoruz bunları. Peki doğru mu yapıyoruz? Yarattığımız bir canavar da yok mu?
Kimseye zararı dokunmayan tercihlerimiz, elbette bir başkasını ilgilendirmez. Ancak hepimizi aynı tornadan çıkmışçasına birbirimize benzeten ve zenginlik saydığım farklılıklarımızı ortadan kaldıran bu tercihler, dudağımızdaki rujdan düşünce biçimimize dek hayatın her alanında. Tercih dediğime bakmayın, mesele şu ki ‘trend’leri yakalamak adına hepimiz aynı şeyleri tercih ediyoruz. Ve eğer fark edersek bu da bir tür dayatma.
Kumaşları dayatıyorlar bize, yakaları, küpeleri. Hobileri sonra, kursları, sertifikaları. Seyahatleri dayatıyorlar hatta. Fark ettirmeden, sinsi sinsi. Sosyal medyanın da büyük yardımıyla “Like” ve “follower” kaygılı adımlarımız bizi kendimizden uzaklaştırıyor attıkça. Trendlerin yıldızı parladıkça kendi ışığımız sönüyor sanki. “Yakışık alma” deyimini çok severim ben; her şey yakışık almalı, yakışmalı insana. Fıtratına uymalı tercihleri, yaşam biçimine, düşünce kalıbına, fiziğine, ruhuna, aklına, eğitimine..aklınıza ne gelirse. Bir trendin peşinde olmadığımız insana dönüşmek, gelişmek değil; anlamalı insan bir an önce.
Tam olarak ne anlattığı belli olmayan yaşam koçlarının da, yüze yakışsın ya da yakışmasın ısrarla kalınlaştırılan kaşların da, dini kitaplarda zaten yazan şeyleri bizzat keşfetmiş gibi insanlara satan yazar(ımsı)ların kitapları da, konumlara eklenen ‘province’lerin de ve daha nicelerinin devri geçti. Trendleri kendi tarzına uyarlamayı bilenler kazanır, trendleri körü körüne takip edenler yanılır. Çünkü trendler aldatıcıdır.